İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı olarak Fransa'da düzenlenen Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler zirvesine katıldı.
İmamoğlu, mülteci krizine Avrupa'nın yaklaşımını eleştirerek, bu sorunun yükünün Türkiye gibi ülkelere yüklenmesini haksızlık olarak nitelendirdi.
Avrupa'nın mülteci sorununa yönelik ikircikli politikalarının, hem Türkiye'ye hem de mültecilere zarar verdiğini belirten İmamoğlu, ayrıca, Avrupa'nın Ukrayna Savaşı'na gösterdiği dayanışmanın örnek alınması gerektiğini ancak benzer bir duyarlılığı Filistin'deki sivil katliamlar için göremediklerini vurguladı.
İmamoğlu, uluslararası dayanışmanın ve yük paylaşımının önemine dikkat çekti ve evrensel adaletin sağlanması için daha etkili bir yaklaşım gerektiğini ifade etti.
"Hem Türkiye'ye hem de mültecilere büyük haksızlık"
İmamoğlu, yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:
Çok düzeyli yönetişim ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi konusundaki tartışmalarımızın bir diğer önemli boyutu da uluslararası dayanışma. Ancak, üzülerek söylemem gerekir ki, uluslararası dayanışma hususundaki ikircikli yaklaşımlar, bu kavrama olan inancı derinden sarsmaktadır. Bunun en somut örneklerinden birine, biz, Türkiye olarak yakından şahit olmaktayız. Küresel bir sorun olan mülteci meselesine, özellikle Avrupa’nın yaklaşımı, tarihi bir mücadele sonucunda oluşturulan ve bugün hala hepimizin önem verdiği ve savunduğu demokratik değerleri zedeleyen bir noktaya gelmiştir. Düzensiz göç ve mülteci sorununun AB dışındaki ülkelere aktarılması ve Türkiye gibi, Avrupa sınırı dışındaki ülkelerde tutulmaya çalışılması, kalıcı bir politika haline gelmeye başlamıştır. Bu konuda sergilenen tutum, küresel bir sorunu çözme arayışından ziyade, bu yükü belirli ülkelerin sırtına yükleme anlayışına dayanmaktadır. Daha da açık ifade etmem gerekirse, ‘Bu konuda Türkiye duvar olsun. Oradan geçmesin de ne olursa olsun’ politikası hem Türkiye’ye hem de insani açıdan mültecilere büyük bir haksızlıktır.
"Sorumluluk almalıyız"
Ortaya çıkan bu tablo, kıtanın omuzlarına ahlaki bir yük ve sorumluluk yüklemektedir. Bu yük, sadece kaynakların dağılımında değil, aynı zamanda toplumsal dokunun zedelenmesine de sebep olmaktadır. Artan aşırılıklar, kamu hizmetlerindeki yetersizlikler ve yabancı düşmanlığının yükselişi, bu dengesizliğin yansımaları olarak hepimizin karşısına çıkmaktadır. Oysa ki, bu kısır döngüyü kırmanın yolu, göç veren ülkelerde ekonomik ve siyasi istikrarı sağlamaktan geçmektedir. O insanların doğdukları topraklarda onurlu bir yaşam sürebilmeleri, daha adil ve sürdürülebilir bir geleceğin kapısını aralayacaktır. Bu konuda sorumluluk almalıyız. Artık, bu adaletsiz politikadan vazgeçip, çözümün kaynağında aranması ve yükün paylaşılması vakti gelmiştir. Eğer küresel sorunlar karşısında etkin bir uluslararası dayanışma oluşturmak istiyorsak; savaş, çatışma ve iç karışıklıklar karşısında daima birlikte hareket etmeli, çözümler aramalıyız.
"Her insan acısına eşit derecede sahip çıkmalıyız"
Avrupa'nın, özellikle Ukrayna Savaşı'na karşı gösterdiği güçlü dayanışma, bu tür krizlerde nasıl birleşebileceğimizi göstermesi açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir. Ancak, üzülerek ifade etmeliyim ki, benzer bir dayanışmayı, Filistin'deki sivil katliamlar karşısında, o duyarlılığı ve kararlılığı göremedik ve gösteremedik. Avrupa'nın ve uluslararası toplumun, her coğrafyada yaşanan insanlık dramlarına aynı ölçüde tepki vermesi, evrensel adalet ve insan hakları ilkelerinin korunması açısından da elzemdir. Vicdanımızı, her türlü zulme karşı aynı şekilde seferber etmeli ve her insan acısına eşit derecede sahip çıkmalıyız. Bu kriz süreçlerinde, yerel yönetimler olarak, olumlu bir sınav verdiğimizi açıkçası düşünüyorum, ama gerekli olduğu noktalarda da aynı biçimde kriz süreçlerine duyarlılık gösterme konusunda, bazen aksaklıklar yaşandığımızı ifade etmek isterim.