Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ve eski Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Burdur’da CHP İl Başkanlığı’nı ziyaret etti.

Ziyarete Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ecengiz ile CHP Burdur milletvekili seçilen İzzet Akbulut da katıldı. Özcan ve Salman, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Basın açıklamasının ardından Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ve eski Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, CHP Burdur İl Başkanı Mehmet Cevni, CHP Burdur milletvekili seçilen İzzet Akbulut ile esnafı ziyaret etti.

"İLK TURDA BU İŞİN BİTECEĞİNE GERÇEKTEN İNANDIK"
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan konuşmasında şunları söyledi:

"Hani hep derlerdi ya ‘CHP gelirse yardımı keser’. Gördüler ki aslında Cumhuriyet Halk Partili belediyeler sosyal yardımı daha çok yapıyor. ‘CHP gelirse camilere girmeleri bile yasaklar’ diyorlardı bizim orada. Biz kendi bütçesinden cami yapan ilk belediye olduk. Bolu’da Atatürk’ümüzün annesinin adını taşıyan camiyi tamamen belediye olarak kendimiz yaptık. Biz topluma bizimle ilgili yalanları anlatma şansı bulduk. Doğal olarak bu da genel seçimlere bana göre daha çok yansımalıydı. Ben ilk göreve geldiğimde Bolu’dan 34 yıldır milletvekili çıkmıyordu 1977 yılından bu yana, AK Parti’nin de ilk 2 döneminde 3-0 gidiyordu Bolu, 2-1’e çevirdik. En sonuç da 1+1+1 olarak bir denge sağlanmış oldu ama tabii Cumhurbaşkanlığı seçiminde bizde de bir hayal kırıklığı var. Biz de ilk turda bu işin biteceğine gerçekten inandık ama tabii burada seçmeni suçlamaya hakkımız yok. Demek ki biz bazı şeyleri eksik anlatmışız. Cumhurbaşkanı adayımız ittifakla belirlendi, 6’lı masanın adayı olarak ortaya çıktı, güzel projelerle ortaya çıktı. Karşısında 21 yıldır yıpranmış bir Erdoğan vardı. Koltukta oturanı indirmek zordur. İşte kesenin ağzını açtı, bugüne kadar hiç vermediği paraları dağıtmaya başladı, hiç bilmediğimiz diğer partilerde olmayan kaynaklar kullanıldı. Yine maalesef söylüyorum sandıklara arzu ettiğimiz kadar sahip çıktığımızı ben düşünmüyorum. Yani uğraştığımız kadar başarılı olabildiğimize inanmıyorum.

"DOLARDA ÜÇLÜ RAKAMLARI GÖRMEKTEN KORKUYORUM"
O yüzden bu sefer çok daha dikkatli olmamız lazım. Bir oyun bile önemi var. Bazı şeyleri, toplum için çok önemli olmayan şeyleri gereğinden fazla öne çıkarttık. Toplumun çok hassas olduğu konularda da çok net ifadelerde bulunamadık. Bu toplumun hassas olduğu en önemli konulardan biri ekonomi, diğeri de geçici sığınmacılar meselesi. Recep Tayyip Erdoğan suni gündemler yarattı biz onların peşine düştük. Sayın Muharrem İnce’ye bir kaset kumpası kuruldu Türkiye 2-3 gün boyunca buna kitlendi. Ama gerçek sorunları bir türlü konuşamadık. Sizden rica ediyorum; özellikle şu ekonomi konusunda gittiğiniz her yerde vurgunuzu yapın. Nereden ne hale geldik. Tayyip Erdoğan’ın çıraklık döneminde dolar kuru ortalama 1.8 liraymış, kalfalık döneminde 4,5 liraya çıkmış, ustalık döneminde 8-10 lira bandına çıkmış, tek adam döneminde de 20 liraya çıkmış. Şimdi ‘şahlanış dönemi’ başlayacak diyor. Ben samimi olarak söylüyorum dolarda üçlü rakamları görmekten korkuyorum. Etin fiyatı almış başını gitmiş, sütün fiyatı almış başını gitmiş, akaryakıt fiyatları, kiralar her şey almış başını gitmiş. Bizim bunları topluma anlatmamız lazım, daha iyisini yapacağız dememiz lazım. Onun için de alınmış çok da güzel kararlar var, gerçekçiler. Onları tekrar bir gözden geçirelim, hafızamızı tazeleyelim.

"İPİNİ KOPARTAN TÜRKİYE’YE GELİYOR"
Geçici sığınmacılar meselesi… Bunlar sadece Suriyelilerden oluşmuyor. Sayı 10 milyonun üstünde. Bunun yarısı Suriyeli ise diğer yarısı da Irak, İran, Pakistan, Afganistan’dan gelen insanlar. Bizim bunlarla sosyal olarak entegre olabilme şansımız yok. Bunu anlatmamız lazım. 9 yaşında kız çocuğu ile evlendirilen bir Afgan’ın Türkiye’ye entegre olması mümkün değil. Bunu anlatmamız lazım. Bir de bir ihanet belgesi imzalandı, onun üzerinde duruyorum. Onu bir türlü anlatmıyorlar. Bir Geri Kabul Anlaşması. O zamanlar o 'Geri Kabul Anlaşması’nı Türk toplumuna şu şekilde yutturdular: 'Vize serbesti' olacak dediler. Vize serbesti falan olmadı. Avrupa Birliği kendine bir tampon bölge oluşturdu. Bu anlaşmanın özeti bu. Bunu bir hukukçu olarak da söylüyorum. Dediler ki Türkiye'ye 'Biz sana verelim üç-beş kuruş para, sen bu sığınmacıları ülkenden gönderme. Sen orada besle, büyüt, karnını doyur, 3-5 kuruş da biz sana katkı verelim.’ Neden böyle biz Avrupa'nın sömürgesi miyiz? İpini kopartan Türkiye’ye geliyor. Kendi ülkelerinde kriminal suçlara karışmış olanlar da aynı statüden geliyor. Kendi ülkesinde adam öldürmüş ülkemde karışıklık var deyip Türkiye’ye gelmiş Zambiya’dan. Bakıyorsun Zambiya’da bir tane terör olayı yok. Böyle insanlar da var. Bunlara karşı kararlı durmamız lazım. Bu 'Geri Kabul Anlaşması'ndan tek taraflı çekileceğimizi anlatmamız lazım. İlla Suriye'ye göndermek zorunda değiliz. Açalım Avrupa'ya kapıları, giden gitsin. Biraz da Avrupalılar baksın. Şu anda sayı 10 milyon oldu. Yarın bunlar çoluğumuzun, çocuğumuzun dükkanından haraç alacaklar, gasp etmeye çalışacaklar. Bunlar şimdiden başladı. Bu beka sorunu. Göndereceğiz diyenlerle göndermeyeceğiz, bakmaya, büyütmeye, beslemeye devam edeceğiz diyenlerin seçimi bu. Bu işe artık insan hakları boyutundan bakmak saflıktır. Bu büyük bir emperyal plandır, bunun önüne geçmemiz lazım. Bu anlaşmayı imzalayanların benim nazarımda Sevr Antlaşması'nı imzalayanlardan farkı da bulunmamaktadır. Bugün sayı 10 milyon yarın çıkacak 20 milyona. Tayyip Erdoğan’ın zaten istediği Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ulus devletini büyütmek değil bir ümmet devleti oluşturmak. Bunun farkına varmamız lazım. Bu konuda toplum çok hassas. Bu konuyu sert bir şekilde ama net bir şekilde dillendirmemiz gerekiyor.

"BEN ÇOK UMUTLUYUM"
Umutsuzluğa kapılmamamız gerekiyor. Evet hepimizin morali bozuldu. Benim bazen hırçın çıkışlarım oluyor. Neden oluyor? Ben 22 yaşından bu yana bu partinin evladıyım. Benim oğlum 20 yaşında sinir krizi geçirdi geçen, hıçkıra hıçkıra ağladı. Bir tane gencimiz intihar etti. Bizim onları ağlatmaya hakkımız yok. 20 yaşlarımızda siyasete başladık geldik 50’li yaşlarımıza hala daha bu adamdan kurtulamadık. Hala bu zihniyetten kurtulamadık. Bu zihniyet bir de başarılı bir zihniyet olsa anlayacağım. Böyle bir pozisyon da yok ortada. Yoksulluk artıyor, yolsuzluk artıyor, bu kadar milyon sığınmacıyı doldurdular, ahlaksızlık artıyor, gizli bir istila, artık gizli de değil açık istila. Ruanda’ya döndük. Hani Hollanda parayı veriyor gönderiyor ya Avrupa’da bize aynı muameleyi yapıyor. İğneyi kendimize çuvaldızı diğer tarafa batıralım. Bunların 21 yıl bu görevde kalmasında ben dahil, Genel Başkanımız da dahil herkes kendinde olan sorumluluğu arayacak. Son 10 günde farklı şeyler söylemek zorundayız. Demek ki şimdiye kadar söylediklerimiz yeterli gelmemiş. Aynı şeyleri söyleyerek, son 45 gündür yaptığımız şeyleri yaparak, aynı şeyleri söylemeye devam ederek başarı elde edemeyiz. Son 10 günde söylememiz gerekenleri, toplumun duymak istediklerini söyleyeceğiz. Buna mecburuz. Ama ne olur şu 10 günümüzde hiç umutsuzluğa kapılmadan, herkesi tekrar sandık başına götürerek, hatta gitmeyenleri de bu sefer götürerek bu işi bitirelim. Ben hala çok umutluyum ve başarmamız gerektiğini düşünüyorum."

"BEN KÜSMEDİM, DARILMADIM. ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYORUM"
Vefa Salman ise şöyle konuştu:

"2 günden beri telefonum susmuyor. Seçmende hatta partililerde bir kırgınlık bir kızgınlık var. Sandığa gitmeyeceğiz diyorlar. Sandık görevlileri isyan ediyor. Haklılar mı haklılar. Ama şu var; o zaman ilk önce benim isyan etmem lazım. En fazla haksızlığa uğrayan benim. AKP’nin uğrattığı haksızlık dışında bana göre partim bana da çok büyük haksızlık yaptı. O zaman ben onay almasam zaten belediye başkanlığından istifa etmezdim, en azından seçime kadar devam ederdim. Ama ben küsmedim, darılmadım. Aksine çalışmaya devam ediyorum. Ama insanlardaki bu kırgınlığı, küskünlüğü bizim bir şekilde bertaraf etmemiz lazım. Başka Türkiye yok ama sizden başka da bir tane yok. Kimse vazgeçmeyecek çünkü böyle bir lüksümüz yok. Bir de 2014’te Yalova’da tekrarlanan seçimde benim sloganım şuydu; 'Bir daha Yalova, bir daha, bir daha! Şimdi de Türkiye için söylüyorum; Bir daha Türkiye, bir daha, bir daha."

Editör: Amine Ebrar