İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündeme dair flaş açıklamalar yaptı. Deprem bölgesinde yaşananları anlatan Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı adeta bombaladı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kızılay nerede? sözleri üzerine Erdoğan'ın söylediği 'alçak, namussuz, adi' sözlerine gönderme yapan Meral Akşener deprem bölgesinde yaşanan tüm olumsuzlukların tek sorumlusunun Erdoğan olduğunu söyledi.

İşte Meral Akşener'in partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamalar..

İlk üç gün organizasyon krizi yaşandı

Ben de, 72 saat sonra deprem bölgesindeydim. Özellikle ilk 3 gün boyunca, bölgede yaşanan organizasyon krizi, vatandaşlarımızın canını yakan, başlıca konulardan biri oldu. 5'inci günde bile, hala arama kurtarmanın ulaşmadığı enkazlar vardı. O enkazların başında, binlerce insanımız, yakınlarının enkaz altında, gün geçtikçe azalan seslerini dinlediler.

Evlatlarını çıkarma ümidiyle, günlerce beklediler. Kimisi, evladının sesini duymuş. Enkaz altındayken, onunla konuşmuş. Yüzlerce kiloluk betonları, elleriyle kaldırmaya çalışmış. Ama beklediği yardım gelmemiş. Acısına, bir de bu çaresizliğin getirdiği acı eklenmiş.

Enkaz altından kurtulan vatandaşlarımızın, çektiği çile de ayrıydı. Cenazesine, kefen bile bulamayan, insanlarımız vardı. Depremin, 7'nci gününde bile, çadır bekleyen aileler vardı. Dondurucu soğukta, barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günler boyunca tuvalet sorunuyla uğraşan, vatandaşlarımız vardı.

Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun...

Ez cümle; biz, 1999 depreminin üzerinden geçen, 24 yılın ardından, 6 Şubat'ta sadece deprem gerçeğiyle yüzleşmedik. Biz aslında, 24 yıl sonra hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştik. Yapı denetim sisteminin, işlemediği gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun, acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının, çözüm değil, tam tersine, ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleştik.

Orman yanar uçak yok, deprem olur çadır yok

Ülkemizin içine hapsedildiği, tek adam sistemiyle, devletimizin kurumsal yapısının nasıl can verdiğini senelerdir anlatıyoruz. Ancak ne yazık ki, bu gerçek, kendisini, kriz anlarında daha net belli ediyor. Ormanlarımız yanıyor; söndürecek uçağımızın olmadığını yangın sırasında öğreniyoruz. Paramız, ani kur ataklarıyla pul oluyor; Merkez Bankamızda para kalmadığını, dolar, 3 katına çıktığında öğreniyoruz. Ve maalesef deprem oluyor. Binlerce vatandaşımız, enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır bekliyor, tuvalet bekliyor, aş bekliyor ve biz, iktidarın hiçbir ciddi hazırlığının olmadığını, afet yönetiminin çöktüğünü, Sayın Erdoğan ve ekibinin, acizliğini görüyoruz.

Büyük kepazeliği izliyoruz

Mesela ülkemizde, deprem sonrasında, arama kurtarma için, vinç olmadığını; '10 tane vinç kiraladık' diye övünen Cumhurbaşkanı Yardımcısı'ndan öğreniyoruz.
Mesela, yine aynı kişinin yerle bir olan, Elbistan'a 20 kişilik bir ekip gönderdiğini açıklamasıyla, arama-kurtarma ekiplerimizin, ne kadar yetersiz olduğunu görüyoruz.
Mesela; Kahramanmaraş'ta depremzede vatandaşlarımız, geceleri eksi 18 derece soğukla mücadele etmeye çalışırken; Teknoloji Bakanı'nın 1 milyon battaniye üretmekten duyduğu gururu izliyoruz.
Mesela bir yandan, iktidar mensupları tarafından, yol şartlarından ötürü, gecikme yaşandığı söylenirken, diğer yandan Ulaştırma Bakanı'nın 'dayanıklı yollar sayesinde, ulaşım kesintisiz sağlanmış oldu' dediği, yaman bir çelişkiye şahit oluyoruz.
Mesela depremin ertesi gününde, birçok ilimizden, doğru düzgün haber bile alamazken; Türk Kızılayı Başkanı'nın 'Ulaşılamayan bir nokta yok' diyerek, kendini bile inandıramadığı yalanına maruz kalıyoruz.
Mesela bir vatandaşımız 'Yardım edin, bir vinç gelsin, bir ekip gelsin' diye feryat ederken eski bir bakanın, acılı babanın yüzüne bile bakmadan telefonuyla oynadığı, aymazlığa şahit oluyoruz.
Mesela binlerce insanımız, enkaz altında can verirken, Hazine ve Maliye Bakanı'nın tek sıkıntıyı, sosyal medyadaki haberlerden ibaret gördüğü ve kamera kadrajına girme peşinde, eski başbakana omuz attığı bir büyük kepazeliği izliyoruz.

Onlar zerre utanmıyor ama ben utanıyorum

Oysa iktidar, karar mercii olduğu kadar, aynı zamanda, sorumluluk merciidir. Ancak Ak Parti iktidarında, hiç kimse sorumluluk almıyor. Hiç kimse, hesap vermiyor. Bir Allah'ın kulu bile, istifa etmiyor. Ne diyeyim. Yazıklar olsun. Onlar zerre utanmıyor ama ben utanıyorum. Onlar adına utanıyorum. Bu ciddiyetsizlikten utanıyorum. Bu yüzsüzlükten utanıyorum. Bu arsızlıktan utanıyorum. Vatandaşını en zor anında, yalnız ve çaresiz bırakan, bu liyakatsizlikten utanıyorum!

Sınırsız yetkiyle donatılmış bir sorumsuzluk

Tüm bu ciddiyetsiz, yüzsüz ve liyakatsiz açıklamalara neden maruz kalıyoruz biliyor musunuz? Sadece ama sadece, kriz üreten, felaket üreten; tek adam sistemi yüzünden. Nitekim, bu ucube sistemin, tek adamı Sayın Erdoğan tüm süreç boyunca, yine her zaman olduğu gibi, sınırsız yetkiyle donatılmış, kocaman bir sorumsuzluk hali içindeydi…

Milleti tehdit ediyor

Hatırlayın; 2020'deki Elazığ depreminde, IBAN numarası paylaşıp 'Bu tür afetler, bizler için büyük bir imtihan' demişti. Hatırlayın; 2021'de Rize'deki sel felaketinin ardından, vatandaşlarımıza keyif çayı dağıtmıştı. Hatırlayın; 2022'de Marmaris'teki orman yangını mağdurlarına da paket paket çay fırlatmıştı. Yıl oldu 2023… Biz 'Acaba ders almış mıdır?' diye düşünürken; bu sefer de, depremden 1 buçuk gün sonra çıktığı ilk televizyon yayınında; 'Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız' diyerek milletimizi tehdit etti.

Çıktı hiç utanmadan 'kader' dedi

Enkaz altındaki insanlarımızın, yerini bildirdiği ve iktidarın yapamadığını yapıp; organize olarak yardım istediği, sosyal medyaya kısıtlama getirdi. Sonra da çıktı ve her felakette tekrarladığı gibi yine utanmadan; 'Bunlar, kader planının içerisinde olan şeyler' dedi. Yani yine kader dedi, yine tevekkül dedi… Gerçekten ibretlik…

Sayın Erdoğan; sana daha önce de söylemiştim. Sen istediğin kadar, duymazdan gel. Sen istediğin kadar, kulaklarını tıka. Gerçekleri değiştiremezsin.

Tevekkül, her türlü tedbiri aldıktan sonra, bir işi, nihayetinde, Allah'a havale etmektir. Ancak, her tür tedbiri aldıktan sonra… Hamdolsun hepimiz, kadere iman edenlerdeniz. Hamdolsun hepimiz 'Hayrıhi ve Şerrihi Min Allahû Teala' diyerek, hayrın ve şerrin, Allah'tan geldiğine inananlarız. Ancak, tevekkül, tembelliğe açılan bir kapı değildir. Sorumsuzluğa uydurulacak bir kılıf, hiç değildir.

Tek sorumlusu sensin Erdoğan

Yaşadığımız felaketlerin altında yatan, büyük sorumsuzluğu, gizlemek için, imanımızı sömürmeye kalkmak; kimsenin haddi de, hakkı da değildir. Tedbir almayıp, sorumluluğunu yerine getirmeyip, milletimizin enkazdan uzanan elini tutamayıp, üstüne de, tevekkülden bahsedip, meseleyi kadere havale etmek; şuursuzluktur, aymazlıktır, terbiyesizliktir.

Kendi beceriksizliğini 'kader planı' diyerek, perdeleyemezsin Sayın Erdoğan. Kurduğun yağma düzeninin, ağır faturasını, 'kader planı'na yükleyemezsin. Devletimizi yönetemediğin gerçeğini, 'kader planı' diyerek gizleyemezsin! Hiç kadere sığınma! Bu beceriksizliğin arkasındaki, tek sorumlu sensin sen.

Kızılay'ın içini boşaltıp, AFAD'ı arpalığa çeviren

Kızılay'ın içini boşaltıp, AFAD'ı arpalığa çeviren; devletin en kritik kurumlarının, tepelerini, çapsız, birikimsiz, yetersiz kadrolarla dolduran sensin sen! Bilim insanlarının, jeologların, jeofizikçilerin, televizyonlarda yıllardır bağıra bağıra anlattıkları, 'Kahramanmaraş'ta, 7 buçuk şiddetinde deprem olacak' sözüne kulak asmayan sensin sen.

Bu felaketin, yegane sorumlusu sensin

Deprem için toplanan paraları çarçur edip kanal projesi peşinde, yılları heba eden sensin sen! Milletimiz, kapıdaki depremi çaresizlik içinde beklerken, imar affı ile para toplayıp, çürük binaları aklayan sensin sen. Sayın Erdoğan; Sen istediğin kadar, 'kader planı' diyerek kendi beceriksizliğine, kılıf ara… Bu felaketin, yegane sorumlusu sensin, sen.

Felaketin daha 3'üncü gününde utanmadan çıkıp...

Çünkü sen, milletimize hizmet etmek yerine sarayda sefa sürmeyi seçtin. Çünkü sen, binlerce insanımızın hayatını kurtarmak yerine yandaşlarına ihale dağıtmayı seçtin. Hatırla; 2003'teki, Bingöl depreminde 'Deprem kader diyerek geçiştirilemez' diyen, bizzat sendin. Hatırla 'Deprem felaketi, kötü yönetimin sonucudur. Tüm sorumlulardan, hesap sorulmalıdır' diyen de, bizzat sendin. Ne oldu Sayın Erdoğan? O günden bugüne, ne değişti? Geçtim sorumlulardan hesap sormayı; felaketin daha 3'üncü gününde utanmadan çıkıp, 'Bugün daha rahatız, yarın daha da rahat olacağız' dedin. Bugün, depremin 16'ncı günü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan?

Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan?

Tarihimizin en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 42 bin 310 kardeşimiz can verdi. İnsanlarımız, koordinasyonsuzluktan, organizasyonsuzluktan enkaz altından kurtarılmadığı için, soğuktan donarak öldü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Hatay yok oldu, Maraş harap oldu. Adıyaman'da, Malatya'da, Kilis'te, Osmaniye'de, Diyarbakır'da, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te, Elazığ'da nice ocaklar söndü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan?

Bu büyük felaketin merkezi Beştepe'dir

Doğrudur, depremler doğal afetlerdir. Ama bu afetin, felaketle sonuçlanmasının sorumlusu bizzat Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Doğrudur, kaderde doğal afetler vardır. Ama devletin kurumlarını felç edip, felakete davetiye çıkartan bu ucube sistemdir. Doğrudur, depremin merkezi Pazarcık ve İslahiye'dir. Ama liyakatsiz ellerin neden olduğu bu büyük felaketin merkezi Beştepe'dir.

Asrın felaketini gizleyemediler

Felaketin üzerinden geçen 16 günün ardından açık ve net olarak gördüğümüz bir gerçek var. Biz milletçe, canımızın derdindeyken, iktidar medyası da, her zaman olduğu gibi propagandasının derdindeydi… Ama tüm çabalarına rağmen; gerçekleri yine eğip bükemediler, yine değiştiremediler. Kampanya videoları çektiler. Yasaklar getirdiler. Evlere polis gönderdiler. Ama yine de sözüm ona, asrın liderinin ve asrın sisteminin, asrın felaketine neden olduğunu gizleyemediler.

Oysa biz, İYİ Parti olarak, Kurulduğumuz günden beri deprem tehlikesine dikkat çektik. İstanbul'dan, Kahramanmaraş'a kadar deprem riskinin olduğu, tüm illerimizdeki, milletvekillerimiz ve il başkanlarımız, depreme karşı, iktidarı uyardılar. Deprem Vergisi'nin akıbetinden, afet toplanma alanlarının giderek azalmasına kadar, birçok konuyu gündeme getirdik. 'Deprem değil, ihmal öldürür' dedik, dinlemediler. Hemen hemen her Meclis grup konuşmasında, liyakatin öneminden bahsettik, duymadılar.

Ülkenin canı emanet edilen AFAD'da...

AFAD gibi, bu ülkenin canını emanet ettiği bir kurumda, liyakati önemsemediler. Önlerine koyulan, sayfalarca analiz ve rapordaki gerçeği görmezden geldiler. Kendilerinin bile inanmadığı, tribün tatbikatları yaptılar, ders almadılar.SMS göndermekten bile aciz olduklarını görmelerine rağmen, telekomünikasyon sorunlarını gidermediler. Ve sonuç olarak yüzyılımızın en büyük depremine, yüzyılımızın en beceriksiz, en aciz iktidarıyla yakalandık.

Göç sorun ve demografik değişim tehlikesi...

Yaşadığımız bu büyük felaketin, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, ve demografik birçok etkisi olacak. Geçen hafta, bir konuya, özellikle dikkat çektim. Deprem bölgesindeki göç hareketliliği, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2,5 milyondan fazla vatandaşımızın tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla, bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor. Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde, bu durum gelecekte, bölgedeki insanlarımız için bir demografik değişim tehlikesini, gözler önüne seriyor.

Sığınmacılar sadece Mersin'de değil...

Nüfusumuzun, yüzde 16'sını oluşturan deprem bölgesinde yaklaşık 1 milyon 700 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında göçün gerçekleştiği, Mersin ve diğer illerimizde de bu sorun hayatı giderek daha da olumsuz etkileyecektir. Köylerin boşaltılması ise bu kapsamda sadece bir demografik değişime değil, terör örgütlerine, yeni alanlar açılmasına da neden olabilir.

Hatay başta yabancılara satış durdurulsun

O nedenle, öncelikle Hatay'dan başlayarak tüm Türkiye'de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı buradan da tekrarlıyorum. Bu çağrımın ne anlama geldiğini idrak edemeyenlerin, zaten bu sorunu, bizzat çıkaranlar olduğunu kimse unutmasın. Bizim amacımız insanlarımızın evlerine, yurtlarına, geri dönmesi hiçbir vatandaşımızın, herhangi bir hakkının kaybolmamasıdır. Çünkü kadim devlet geleneğimizde devleti yönetenler sınırlarda güvenliği, içeride ise huzuru, temin etmekle sorumludur. Çünkü sınır güvenliği ve milletin huzuru, ülkenin varlığı için vazgeçilmezdir.

Ancak Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, böyle bir derdi olmadığını maalesef biliyoruz. O nedenle, buradan uyarmak istiyorum; özellikle bölgedeki insanlarımızın, mülklerini korumalarına yönelik hukuki bir çerçevenin oluşturulması ve farkındalık çalışmalarının, derhal organize edilmesi gerekiyor.

Sığınmacıları geri gönderme çağrısı

Evet, şehirlerimizi yeniden onaracağız. Ve bunu yaparken de, yeni bir usulsüzlüğe ve çarpıklığa izin vermeyeceğiz. Ancak artık sığınmacı problemini çözme vakti gelmiştir. Buradan iktidarı, başlayacak olan yeni inşa süreci kapsamında sığınmacıları, ülkelerine geri göndermeye, bunun için de gerekli adımları atmaya ve diplomatik görüşmeleri, derhal başlatmaya davet ediyorum. Biz, en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bu konuda görüşmeye çağıracağız. Eğer Sayın Erdoğan'ın inadı hala sürüyorsa daha önceki çağrımı da bu vesileyle buradan yineliyorum. Milletimiz için, devletimiz için ben bu görüşmeleri yapıp, bu sorunu çözmeye hazırım. Bizler hazırız.