Değerli okurlarım, Bir fidan diktiğinizi, yeşerecek yarınlar için kökleriyle toprağa tutunduğunuzu ve hayallerinizi hayata geçirmek adına dalları ile gökyüzüne uzandığınızı umut ederek ikinci köşe yazımı kaleme alıyorum...

Rivayet odur ki;

Sultan 3.Murat, İstanbul'da ikamet etmekte olan Allah dostları ile hasbihal etmek ister. Lalasının tavsiyesi üzerine Üsküdar'da bulunan Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri de davet edilir. Çetin bir kış geçiren İstanbul'da ahali yakacak odun bulmakta zorlanmakta, adeta odun kara borsaya düşmektedir. Yol boyu durumu tatbik eden Hüdai Hazretleri saraya varır.

Elinde küçük bir kutu bulunan padişah meclise girer. İçerisinde minik bir kertenkele bulunan ama bundan haberdar olmayan Allah dostlarına sırayla kutunun içerisinde ne olduğuna dair fikirlerini sorar. Kimi bunun bir iğne kutusu olabileceğini kimi de akçe kutusu olduğunu düşündüğünü belirtir. Sıra Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'ne geldiğinde, Sultan 3.Murat "Sizce bu kutuya bir at sığmaz mı?" diye sorar. Hüdai Hazretleri gözleri saygıdan yerde, cevap vermek istemez. Sultan ısrar edince şu cümleler dökülür Hüdai Hazretlerinin ağzından: "Sultanım, siz nasıl ki sarayınızdan ahalinin odunsuz kaldığını göremiyorsanız bizim de o kutuya girmeden içindekini bilmemiz mümkün değildir. Sizin de dediğiniz gibi o kutuya büyük bir at da sığar, küçük bir kertenkele de..."

Hangi parti olduğu fark etmeksizin seçilebilecek sıradan aday olabilmek adına on milyonlarca lira bağışlar yapılırken, kolundaki milyonluk saat ile meclis kürsüsünden asgari ücretliye akıl veren bürokratlar varken ahalinin odunsuz kaldığını kimse bilemez. Yine iktidarını, muhalefetini ayırmadan yazıyorum. Bu yüce devleti yönetmeye namzet olanların pazar tezgahlarından haberleri olmadığı aşikar. Mevsimi sebebi ile en ucuz halinde olması gereken domatesin kilosunun 30 lira, karpuzun tanesinin 100 lira olduğunu duysalar inanmayacaklardır. İstanbul'da ortalama ev kirasının on beş bin liralara, çocuk kreşlerinin aylık yedi sekiz bin liralara yükseldiğini konforlu koltuklarından hiçbirisinin bilmediğine eminim.

Bu arada yanlış anlaşılmasın, bizim bildirmek gibi bir zorunluluğumuz da yok. Zira tebdili kıyafetle Mekke sokaklarında gezerken karşılaştığı ihtiyaç sahibi bir kadına "Madem yetimlerin aç, neden bu zamana kadar halifeye gitmedin." diyen Hz. Ömer'e ne cevap verildiğini hatırlayalım: "Tanıyorsan söyle, burada ağlayan üç yetimden haberi yoksa, Ömer tahtında boşuna oturmasın!"

Turizm gelirleri artmış, otellerde iki yıl rezervasyonlar dolmuş olabilir. Ancak ülkemi karış karış gezen yabancılara karşılık yurdum insanı bırakın tatili, memleketine giderken bile iki kere düşünüyor. Yeter be kardeşim. Çıkın şu klimalı odalarınızdan, inin zırhlı arabalarınızdan. Etrafınızdaki dalkavukları uzaklaştırın da şu millete reva görüleni bir görün!

Her şart ve ortamda Allah devletimize zeval vermesin diyen, nice badireler atlatmış, nice çileler çekmiş Anadolu insanını gün aşırı değişen politikalarınıza artık ezdirmeyin, yapamıyorsanız çekilin, yapabilenler yetişsin, seçilsin. Herkes halinden memnunsa yapacak bir şey yok. Ancak kendi adıma sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok desem de Türk’ün devletini yönetme şerefine nail olanlara bu ağır yükün aynı zamanda büyük bir vebal olduğunu hatırlamaktan da geri duramıyorum.

Her bir karış toprağına bin can feda cennet vatanımın güzel insanları, gününüz dünden güzel olsun...