Yazımın hemen başında ifade edeyim, bu paradoksu ben uydurdum. Aslında böyle bir paradoks yok. Paradoksun temeli “acırsan işsiz kalırlar” görüşüne dayanmaktadır. Yani sen yağmurda, çamurda, soğukta “ay yazık üşümesinler” diyerek evinde oturup sipariş vermezsen belki üşümezler lakin aç kalırlar.

Üniversite yıllarımda uzun süre kurye olarak akşam 18:00-04:00 saatleri arasında çalıştım. Soğukta, yağmurda, çamurda evinde oturan insana hizmet götürmek gerçekten zor bir iştir. Dizlerin üşür, ellerin morarır, gözlerin yaşarır, yanakların pembeleşir vs.. vs.. Tek temennin bahşiştir, onu da pek veren olmaz.

Bahşişin ne kadar önemli olduğunu anlamanız için en azından bir defa bahşiş alan tarafta olmalısınız. O bahşişin mutluluğunu yaşamalı, duasını etmelisiniz. Neyse, konumuz farklı

Bu sektörün maalesef acı bir gerçeği zor çalışma koşullarıdır. Kurye bu, yapacak elbet dediğiniz kişi de insan evladı. Yapacak elbet, getirecek senin siparişini fakat az bekleyiversen ölür müsün?

Benim bildiğim ilk olarak bir pizza şirketi tarafından başlatılan “30 dakikada kapında” vaadi o zamanlar epey bir konuşulmuştu. Eğer sipariş yetişmezse ücret almamayı vadeden pizza şirketinin kuryeleri deli fişek gibi siparişleri yetiştirme telaşıyla yollara savrulmuştu.

Aradan geçen zaman diliminde kurye sayısı ülke nüfusunun önemli bir kesimini oluşturmuş vaziyette. Hele ki pandemide oturduğu yerden her istediğini sipariş edenlerle siparişleri gönderenler arasındaki en önemli vazifeyi kuryeler üstlenmiştir.

Şimdi sektörde yeni bir çılgınlık başladı. Ülkemize gelmesi çok yakın olan bu çılgınlığa henüz Türkçe bir isim konulmasa da “10 dakikada teslimat” olarak nitelendirilebilir. Bu çılgınlığın temeli özellikle market vb. hızlı tüketim ürün satışı yapanların 10 dakikada teslimat güvencesi vermesine dayanıyor.

Bir durun artık, biraz kendinize gelin. Bu siparişi alan, hazırlayan, teslimatını yapan sürecin tamamında insan faktörü var. İnsan var yani, senin-benim gibi duygu sahibi, geçim telaşında bireylerle uygulanıyor bu sistemler. Özellikle ülkemize gelmeden yazayım ki, yazımın ucu yayınlandığında kimseye dokunmasın, küsen darılan olmasın istedim.

Kafelerde-restoranlarda yoğunluğun olduğu saatlerde siparişi ufak bir süre gecikince kabalaşan, hakaret etmekten çekinmeyen insanlarız biz, hizmet edenin kusurunu kabul edemeyiz, kusursuz olmasını isteriz. Yüzlerce liralık yemek siparişimizi kapımıza getiren kuryeye üç kuruş bahşişi çok görürüz. Bırak bahşişi, biraz geciksin daha gelmeden puanını düşürürüz. Bizim başkasının duygularını önemsemeyen bir yanımız var ve bu yanımız tahmin edilenden daha ağır maalesef.

On dakikada siparişi yetiştiremeyen kuryelere neler yaparız kim bilir! Neyse, inşallah gelmez ülkemize diye bir temennide bulunalım. Ya da yetkililer bu tür insanüstü uygulamalara bir yasayla önlem alırlar diyelim.

Bu işi yapmış birisi olarak şunu ifade etmek isterim ki, yağmur, çamur, trafik vs. tüm zorluklar bir insanın kaba bir sözü, bir hareketi kadar zor gelmez kuryeye. Ya da ufak bir gülümseme, bir teşekkür beyanı, bir miktar bahşiş unutturuverir tüm zorlukları. Sonuçta insanoğlu, o da bir insanın evladı. Sepetinde sizin siparişlerinizi taşıyor olsa da yüreğinde duygularını taşıyor.

Neyse, acımayın ki işsiz kalmasınlar! 10 dakika çok bile..

Sağlıkla kalın, hoşça kalın.