40,2168$% 0.11
46,9694€% 0.22
4.338,34%0,46
7.011,00%0,00
27.959,00%0,00
4707949฿%-3.82493
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik sözleri nedeniyle açılan davanın ikinci duruşması bugün Silivri’de görüldü.
Duruşmayı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel de salonda takip etti.
Mahkeme heyeti, sanık avukatlarına esas hakkındaki mütalaayı incelemeleri için 10 günlük süre tanıdı.
Duruşma, 16 Temmuz Çarşamba günü saat 10.00’a ertelendi.
Yaklaşık 55 dakika boyunca savunma yapan İmamoğlu, duruşmaya kısa bir ara verildiği sırada jandarma tarafından salon dışına çıkarılmak istenince tepki gösterdi.
“Çıkmak istemiyorum, zorla götürün beni.” diyerek karşı çıktı ve yerinden kalkmadı.
Salonda bulunan izleyicilerin, İmamoğlu’nun “Bilin ki siz beni bu milletin gönlünden silemeyeceksiniz.” sözlerini alkışlaması üzerine hâkim, salondakilere boşaltma kararı uyarısı yaptı.
İmamoğlu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e hitaben sarf ettiği “Senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına kimse dayanmasın.” sözleri nedeniyle soruşturma başlatılmıştı.
Bu ifadeler sebebiyle İmamoğlu’na, “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” ve “tehdit” suçlamaları yöneltilmişti. İddianamede, İmamoğlu hakkında 7 yıl 4 aya kadar hapis cezası ve siyasi yasak talep ediliyor.
İlk duruşma 11 Nisan’da Silivri’de görülmüş, İmamoğlu savunmasını o gün yapmıştı.
Mahkeme heyeti, müşteki tarafın “tehdit” ve “hakaret” suçlamalarından davaya katılma talebini kabul etmiş, ancak “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” suçundan katılma talebini reddetmişti.
Ayrıca, İmamoğlu’nun avukatlarının davanın Çağlayan Adliyesine taşınması yönündeki talebi de reddedilmişti
Dosya, esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için savcılığa gönderilmişti.
Tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik sözleri nedeniyle açılan davanın ikinci duruşmasında savunmasını yaptı. Duruşma, Silivri’deki Marmara Cezaevi yerleşkesindeki duruşma salonunda görüldü.
İmamoğlu, savunmasına dört gündür süren İsrail-İran çatışmalarına değinerek başladı:
Mecbur kalmadıkça savaşın bir cinayet olduğunu söyleyen Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerinin aksine, bu çatışmalar ne yazık ki böyle bir anlayışla sürdürülmektedir. Ülkelerde demokratik denetim ortadan kalktığında, halkı temsil etmek yerine sadece iktidarı ayakta tutma arzusu hâkim olduğunda, devlet sistemi ve bilhassa kurumlar örselendiğinde bunun doğal sonucu savaşlar ve insanlık dramlarıdır.
Duruşmanın Çağlayan’da değil Silivri’de yapılmasını eleştiren İmamoğlu, tutukluluğuna ilişkin sert ifadeler kullandı:
Ben buraya yaklaşık 90 gündür haksız ve hukuksuz bir biçimde bulunduğum zindandan geliyorum. Türkiye’ye büyük maddi ve manevi, uluslararası itibarına zarar veren bu operasyonlar nedeniyle ben ve arkadaşlarım neden tutsağız?
Ülkeye bu bedel neden ödetiliyor? Hukukla ilgisi olmayan bu sorunun cevabını haykırmaya devam edeceğim. İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır diyen zihniyete karşı 3 kez seçim kazandığım için buradayım.
Bugün Silivri’deyiz. Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu içindeki mahkeme salonunda, hakkımda açılan davanın ikinci celsesi için yargı önündeyiz. Oysa Çağlayan’da olmamız gerekirken, buradayız. Yüce Türk yargısı için burada olmayı ve bu şekilde yargılanmayı asla kabul etmiyorum, içime sindiremiyorum. Türkiye’ye büyük maddi, manevi ve uluslararası itibar kaybı yaşatan bir operasyonun sonucu olarak buradayız.
Cevabı olmayan ama en net soruyu soruyorum: Biz neden Silivri’deyiz? Tutsağız. Zindandayız. Manevi bedeli ağır, moral bedeli ağır, ekonomik bedeli ağır. ‘Ben ekonomistim’ dediği için değil; gerçekten ekonomist olan kişilerin hesabına göre bu operasyonun bedeli yaklaşık 150 milyar dolar. Krizlerin içinde boğulurken bu bedel neden ödeniyor?
• Çünkü “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” diyen bir zihniyete karşı tam üç kez seçim kazandık.
• Çünkü 16 milyon insanımıza eşit hizmet götüren, yoksullardan gençlere, çocuklara, kadınlara kadar herkese dert ortağı olan, dertlerine çözüm üreten halkçı belediyecilik yaptığımız için buradayız.
• Metroda, altyapıda, kentsel dönüşümde, çevre yatırımlarında icraatçı belediyecilik yaptığımız için buradayız.
• İstanbul’un muhafızı olduğumuz için, ranta ve talana “hayır” dediğimiz için buradayız.
• 15,5 milyon insanın oyunu aldığım ve milletin güçlü teveccühünü kazandığım için buradayım.
Buradan milletimize bir kez daha haykırarak soruyorum: Biz yargılanıyor muyuz? Hayır! Biz 90 gündür, hatta bazılarımız 250 gündür tutsak; yargı tacizine maruz kalıyoruz. Psikolojik işkence ve düşman hukuku ile karşı karşıyayız. Kumpaslar, iftiralar, algı operasyonları, gizli tanık yalanları ve geçmişi suç dolu insanların iftiralarıyla esir tutuluyoruz. Bu bir yargılama değil, doğrudan cezalandırmadır.
Türkiye tarihinde görülmemiş uygulamaları bu millet yaşadı:
• Şafak vakti evlerden insanlar alındı; beş gün boyunca nezarette, pislik içinde, aç ve susuz bırakıldılar.
• Tutsak arkadaşlarımız yargı mensupları tarafından tehdit edildi.
• Aileleri ve işleri ile tehdit edilerek iftiraya zorlandılar.
• 600–700 kilometre mesafelere, onlarca arkadaşımız acımasızca sürgün edildi.
• Kadınlara daha büyük zulümler yapıldı; iftiraya zorlandılar.
• Avukatların savunma hakları ellerinden alındı; gizlilik kararlarıyla susturuldular.
• Gençler, aylarca protesto yaptıkları için hapiste tutuldu.
İmamoğlu, yargı mensuplarına da çağrıda bulundu:
Ancak öyle bir hukuk devleti ki; yalnızca metinlerde değil, uygulamada da adaleti esas alsın. Hâkimin önündeki dosyada isim değil delil, düşünce değil eylem, aidiyet değil hukuk konuşulsun. Savunma, yargının asli unsuru olarak saygı görsün. Hiçbir yurttaş, hak ararken korkmasın. Bir insan, fikrini beyan ettiğinde değil, susmak zorunda bırakıldığında tehdit altında olduğunu hissetsin. Kararı veren yargı mensupları, yani adaleti sağlamakla mükellef şerefli insanlar verdikleri kararlardan dolayı herhangi bir korku veya endişe yaşamadan, bağımsız ve tarafsız olarak düşünsün, karar versin.
Benim tahayyül ettiğim hukuk devleti; iktidarların değil, adaletin hüküm sürdüğü bir düzendir. Siyasi iktidarların gücünü sınırlayan, yurttaşın hakkını koruyan, adaleti yalnızca güçlülerin değil, güçsüzlerin de umudu yapan bir sistemdir. Bugün burada yargılanan ben değilim; bugün burada, iktidarın hoşuna gitmeyen her muhalif duruş, her demokratik kazanım ve millet iradesi yargılanmak isteniyor.
Ama bilinmelidir ki; bir ülkeyi ayakta tutan ne silah gücüdür ne servet birikimidir. O ülkeyi ayakta tutan tek şey adalettir, haktır, hukuktur. Ve adaletin olmadığı bir memlekette ne yatırım olur, ne huzur olur, ne de gelecek. Ne refah olur, ne bereket olur, ne de zenginlik. O yüzden bu mücadele yalnız benim değil, bu ülkenin tüm çocuklarının, torunlarımızın, gelecekte bu mahkeme salonlarını adaletin evi olarak görmek isteyen herkesin mücadelesidir.
Savunmasının devamında yaşadığı davaları tek tek sıralayan İmamoğlu, “ahmak davası”, İstanbul seçim iptali, Büyükçekmece davası ve bilirkişi atamaları üzerinden sistematik bir hukuk dışılık olduğunu öne sürdü. Diploma meselesine ilişkin ise şunları söyledi:
Ve gelelim en vahim meseleye: Gelelim turpun büyüğüne, dananın kuyruğuna, ahtapotun kollarına… Benim anamın ak sütü gibi helal diplomamı bir koltuk uğruna iptal ediyorsunuz. 28 kişinin daha hayatını mahvediyorsunuz. Savcılık bu işi hızlandırmak için devreye giriyor! Bu yapılır mı? Ülke yanıyor. Ekonomi çökmüş. Millet umutsuz. Çocuklar ağlıyor. Ama siz hâlâ cezalandırma peşindesiniz. Resmim yasak, sesim yasak, sosyal medya yasak… Ama bilin ki milletin gönlünden beni silemezsiniz. Sevgi büyür, büyür, büyür! Güç gösterisi, zayıflığın alametidir.
Bir iktidarın en zayıf hali, muhaliflerini tutukladığı andır. Meşru bir iktidar, böyle bir zulme tenezzül eder mi? Etmez. Karizma, elindeki yetkiyi masum insanlara karşı kullandığın anda yerle bir olur. Bir ülke yanlış yolda ısrar etmez. Eğer ederse, bu kibirdir. Bunun adı patika bağımlılığıdır. Türkiye başka bir yol gösteriyor. Dünya ve konjonktür bizi başka bir yöne çağırıyor. Bu dönemi ıskalarsak gençlerimize ve geleceğimize yazık olur. Buna müsaade etmeyeceğiz, derdimiz budur. Bizim derdimiz budur: ‘Devletin dini adalettir.’ ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’ Bu ilkelerle yürümek zorundayız.
Savunmasının sonunda çağrısını yineledi:
Beni ve arkadaşlarımı tutuksuz yargılayın. Çağırın, gelelim. Saygısızlık etmeyiz ama biz de saygı bekleriz. Etrafımızda hemen tüm bölgeye yayılma riski gösteren ağır bir jeopolitik kırılma yaşanırken, Türkiye ağır sorunlarının üstüne bu kırılmaların yarattığı siyasi ve iktisadi risklerle boğuşurken, iktidarın da tabiriyle ‘iç cepheyi güçlendirmek’ dışında artık yol yoktur.
Bu ülke karşılıklı uzlaşma ortamından, birlikten, beraberlikten, adaletten zarar görmez. Bugün artık herkes için şapkayı önüne koyup düşünmekten başka yol yoktur. Ya bu ağır resmi değiştireceğiz ya da geleceğimizi kaybedeceğiz. Millet büyüktür. Bu toprak, bu bayrak, bu makamlar milletindir. Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
Trabzon’da doğa yürüyüşüne çıkan 75 kişi sis nedeniyle kayboldu: Arama çalışmaları sürüyor!