AK Partiden ayrılmak suç ya da hazmedilemez bir durum ise ekonomide, hukuksuzlukta, sosyal haklar konusunda tüm endekslerde kontrolsüz şekilde aşağılara düşerken en büyük ortak olan MHP’den ayrılan kişilerin kurduğu partiyle ittifakı nasıl açıklayacağız?

Mevcut iktidarın bize unutturduğu, bazılarımızın siyasette hiç görmediği konuşabilme, tartışabilme, bir başka fikre söz hakkı tanıma, ortak fayda yaratabilme olgularına iki toplantıda şahitlik ettik.

İki arkadaşın bile aynı masada kavga edecek kadar kutuplaştığımız zamanlardan geçerken altı farklı parti bir araya gelerek bir uzlaşıya imza attılar. 

Sürüp sürmemesi, dağılması ya da geniş ittifak halini alması önemli olmamakla birlikte ayrışmacı siyasetin aksine geleceğe dair umut verdi.

İttifak bileşenlerinin bazı kesimler tarafından henüz kabul görmemesi, masanın kurucusu olan CHP’nin çok fazla taviz vermesi gibi tartışmalar da beraberinde geldi.

Kutuplaşmanın peynir, ekmek gibi tüketildiği (ki onlar da bu aralar tüketilemiyor) ortamda özellikle Gelecek Partisi ve Deva Partisi, Ak Partinin farklı renkleri olarak adlandırılmaya başlandı.

İktidar partisinin içinde başından beri yenilikçi kanatta bulunan, liderci değil milletçi anlayışa sahip kişilerin rahatsızlıkların doruk noktaya ulaşması ve artık çözümcü çoğunluğu sağlayamayacağı fikrinden sonra ayrılmalarından dolayı sosyal medyada sık sık siyasal islamcı etiketleniyor.

Öncelikle iktidar ya da muhalefet farketmeksizin her partinin içerisinde “stop loss” görevini üstlenen kişiler bulunduğunu ve bu kişilere siyasetçi değil devlet adamı denildiğini unutuyoruz.

Peki Ak Partiden ayrılmak suç ya da hazmedilemez bir durum ise ekonomide, hukuksuzlukta, sosyal haklar konusunda tüm endekslerde kontrolsüz şekilde aşağılara düşerken en büyük ortak olan MHP’den ayrılan kişilerin kurduğu partiyle ittifakı nasıl açıklayacağız?

İktidar partisine bir dönem dahil olmuş, kendi alanında başarılı olmuş, kritik konularda basına açık ya da kapalı itiraz etmiş kişilerin üzerindeki temizlenemez olarak görülen lekenin üzerinde konuşurken diğer parti ve siyasilerin geçmişini konuşarak vakit kaybetmeli miyiz?

MHP gibi siyasi tarihimizde sadece krizlere ve sorunlara ortaklık etmiş, birtakım şiddet olaylarıyla anılan partinin içerisinden, birisi CHP desteğiyle olmak üzere iki parti çıktı. Geçmişleriyle ve söylemleriyle yargılama alışkanlığı partiden partiye göre değişen bir şey değildir. Ancak siyasi iklim baz alınarak dönemsel değerlendirilebilir.

Yani siyasal islam kötü ama faşizm iyi bir şey mi?

Siyasal islam sıyrılanamaz bir leke iken faşizm, muhafazakar düşmanlığı temizlenebilir mi?

Tüm idealar konjonktürel değişkenlik, kimin temsil ettiğine göre ilerleme ya da gerileme gösterebilir.

Özellikle en sık kullanılan siyasal islamcı kavramını bilmek gerekiyor. Mesela iktidar mensupları ve memurları tarafından siyasal islamcı olmamakla suçlanan Deva Partisi lideri Ali Babacan ekonomide iyi ya da kötü işler yaparken ağzından “Nass, onların doları varsa bizim Allah’ımız var” vs. cümleleri mi çıktı?

Kavramlara karşı ezberci ve topyeküncü bakış açısı “Zillet ittifakı” olarak kategorize edilmiş herkese gereken dersi vermiş olmalı. Eğer ki vaat edilen şey iktidarın farklı bir rengi olmak değilse…

Vatandaş olarak masadaki partilerden beklentilerimiz sorunlara ürettikleri somut var mı ve çözümleri hayata geçirebilecek ehliyete ve liyakate sahipler mi? Nepotizme, demokrasiye ya da istişare kültürüne bakış açıları nedir? Popülizm mi yapıyorlar yoksa gerçekçi mi yaklaşıyorlar?

Hangi partiden olursa olsun cevapları kendimize dürüstçe verebildiğimizde aynı fikirde olsanız bile artık o üzerine düşünülmüş bir gerçektir.

Her vatandaşın asgari müşterekte buluşacağı yerler aramaya devam etmeliyiz.

İlk seçim, totaliter rejimleri aksine bizden olmayana da söz hakkı vereceğimiz, dini yaşayanların değil dini alet edenlerin elinden kudretlerinin alınacağı, leviatlanlaşmış yapıların yıkılacağı, çoğunluğun değil çoğulcu demokrasiyi inşa edeceğimiz bir seçim olmalıdır. Arzulanması gereken dışlamak değil asgari ortak paydalarda birleşmek olmalıdır.

Bana kalırsa bunların dışında CHP dışındaki ittifak bileşenlerinin bir görevi daha var. O da şimdiye kadar halk nazarında öcüleştirilmiş CHP’nin tüm partiler tarafından tabiri caizse halkla barıştırılması gibi bir hedefi de olmalıdır. Cumhuriyet tarihinin en köklü partisinin iktidar tarafından yaratılan halk karşıtı algısı ancak böyle yıkılacaktır. Bu tavır Sn. Kılıçdaroğlu’nun üstün efor ve gayretine hakettiği saygı duruşu niteliği taşıyacaktır.

Kakistokrasi yönetimleri ardında bir enkaz bırakır. Nitelikli insanlara en çok ihtiyaç duyulacak dönemde ittifak bileşenlerinin elbette sorgulanabilir geçmişlerinin, gelecekte ülkeye katacağı varsa faydaların önüne geçmemelidir.

İnsanların, fikirlerin ve en keskin ideolojilerin bile değişebileceğine dair Fransız filozof ve sosyolog Foucault’un “Özne ve İktidar” kitabındaki tarihi sözlerini aklımızda tutmakta fayda var.

“…Yaptıklarımın akademik statüsüyle ilgilenmiyorum, çünkü sorunum kendimi dönüştürmek. Ayrıca insanlar, “Evet, birkaç yıl önce şöyle düşünüyordunuz, şimdi böyle söylüyorsunuz,” dediği zaman, cevabımın, "Yoksa benim yıllarca aynı şeyi söyleyip hiç değişmemek için mi böyle çalıştığımı sanıyorsunuz?” şeklinde olmasının nedeni de bu. İnsanın bilgisiyle kendi kendisini dönüştürmesi, bence estetik deneyime çok yakın bir şey. Bir ressam kendi resmiyle dönüşüme uğramıyorsa niçin çalışsın ki?”